30 Kasım 2009 Pazartesi

-Tanıyor muyuz?-yo, yo...

"..Her düşünce,her jest,kas gerginliği,duygu,midenin gaz yapması,burnunu kaşıma,saçı karıştırma,hımlayarak melodi mırıldanma,dil sürçmesi,baş ağrıması gibi her şeyin şu anda olup bitenlerle anlamlı bir ilişkisi vardır.

Eğer bedenimin bana söylediklerini anlarsam,en derin duygularımı bilirim ve ne yapacağıma o zaman karar verebilirim...Kendimi tam anlamıyla tanıyorsam,yaşamımı kendim yönetebilirim.Bu bilinç olmadan,çoğu kez dış etkenler tarafından yönetiliyorum...Verimsiz,üzücü,karışık bir zihinle ve istemediğim bir biçimde..."


(Shutz,1975)

26 Kasım 2009 Perşembe

Manchester United'ın Türk sevgisi

Bizim memleketin 3 büyük takımı vardır, bilirsiniz.
*Galatasaray
*Fenerbahçe
*Beşiktaş

Tarih içerisinde bu üç ekibimiz yazdığım sırayla feci halde Manchester United'ın canını sıkmıştır. Neler mi?

20 EKIM 1993

Manchester United - Galatasaray

* Yer şeytanların mabedi old trafford. Muhtemelen o gün oraya gelen hiç bir Manchester United seyircisi olacakları tahmin etmiyordu. Hele ki maçta goller arka arkaya gelip skor 2-0 olunca Manchester seyircileri muhtemel bir farkı konuşmaya başlamışlardı. Şimdi kelimelerin kifayesiz kaldığı o güzel maçı bir kez daha hatırlayalım.



Bu harika maçın ardından rövanş maçında Ali Sami Yen stadında ki maç 0-0 sonuçlanmış ve Manchester United, Galatasaray tarafından kupadan elenmişti. Uefa bu maçın ardından radikal değişiklere gidip tüm eleminasyon statüsünü değiştirmiş ve seri başı uygulamasını yürürlüğe koymuştu.

Gelelim ikinci büyük Manchester zaferine.

30 EKIM 1996

Manchester United - Fenerbahçe

* Yer yine tanıdık! Old'dayız. Sahasında 40 yıldır kimsenin bileğini bükemediği Manchester United karşısında grupta o sezon pek de iç açıcı işler yapmayan bir Fenerbahçe vardı. Yine kibirli İngilizlerin aklında muhtemelen olmayan tek bir sonuç vardı o da kaybetmek. Mümkün müydü? -EVET. Elvir Boliç'i bir kez daha anarak o karşılaşmanın golünü hatırlayalım.



Bu maçın ardından Manchester United muhtemelen bir daha erişilmesi çok zor bir rekoru tarihe gömmek zorunda kaldı. Sir Alex Ferguson'a sorulsa muhtemelen en çok içini acıtan maçların başında hiç kuşku yok ki bu olacaktır.

Son olarak en taze galibiyetimize gelelim.

25 KASIM 2009

Manchester United - Beşiktaş

Yer, Kırmızı Şeytan yuvası. Şampiyonlar Ligi grup elemelerinde çıkmayı çoktan garantiliyen Manchester United ile Avrupa'da yoluna mutlaka devam etmek isteyen ve bunun için kazanmaktan başka çaresi olmayan Beşiktaş karşı karşıya geldi. Maç öncesinde muhtemel bir CSKA Moskova puan kaybını bekleyen Beşiktaş, Rusya'dan gelen haberle üzülmüştü. CSKA Moskova evinde Wolfsburg'u 2-1 yenerek puanını 7 yapmış, henüz 1puanı bulunan Beşiktaş'a Manchester'ı orda yenmekten başka çare bırakmamıştır.



...ve Beşiktaş gereğini yapmıştır.

20 Kasım 2009 Cuma

BEN BİR DUVAR YAZISIYIM...


Sessiz çığlıklarını duyan bir yer gibiyim.


Hissettiklerini yazarken, sorgulanmayan bir yerim.

Yargılama yok, karışmak yok!

Ben ve yazdıkların sadece.



Ben bir duvar yazısıyım,sessiz ve yalnız.

12 Kasım 2009 Perşembe

Değerli Konuğumuz Ümit Kayıhan'la Söyleşi


Bugün okulumuzda Türk Futbolunun en renki yüzlerinden biri olan Ümit Kayıhan'ı ağırladık. Oldukça samimi bir ortamda tüm sınıf düzeyinden futbol antrenörlüğü öğrencilerinin katılımıyla oldukça güzel bir konferans gerçekleştirdik. Bu konferansla ilgili detayları anlatmadan önce Ümit Hocaya hoş sohbeti ve bilgi paylaşımı için teşekkür etmek istiyorum.

Okula başladığımdan beri sürekli bir kaç hocanın bizlere gelip bilgi aktaracağından bahsedilse de malesef bu bizlere hiç nasip olmamıştı taa ki düne kadar.

Normal bir insan evladı olsa da televizyonda gördüğünüz,eleştirdiğiniz,güldüğünüz ya da kızdığınız bir adamı karşınızda görünce ister istemez heyecanlanıyorsunuz az da olsa. Biraz komik bir tablo olsa da gayet keyif aldığımı söylemeliyim.

Konferansa okul müdürümüz Birol Doğan'ın açılış ve takdiminden sonra Ümit Kayıhan söz almasıyla başladık. Kısaca kendini bizlere tanıttı. İnternette konferans öncesinde yaptığım araştırmalarda 1954 doğumlu olduğunu okumama rağmen 1955'li olduğunu deklare ederek başladı. (yaşlanıyorsun hocam kabul et) Son derece güzel giyinen hocamızın konuşması ve ses tonu kesinlikle karşısındakini onu dinlemeyi sağlayacak kadar etkiliydi. Çalıştığı klüpleri, çalışma sistemlerini, sorunları, maruz kaldığı haksızlıkları birer birer ve samimiyetle anlattı bizlerde büyük bir dikkatle dinledik.

Konferansın ikinci bölümünde ise bizlere söz verdi Ümit Hoca. Antrenman Bilimi çerçevesinde tüm sorularımızı yanıtlamak istediğini belirtmeden geçmese de pek bilim soran olmadı. Gençlerin yeterince neden kullanılmadığı, haftasonu televizyonlarda yayınlanan programlarda ki eleştirilerin takımları ya da kendisini etkileyip etkilemediği, Yükseklik antrenmanıyla ilgili yaptıklarını, Antrenörlerin maruz kaldığı soyunma odasına giren başkan eleştirilerini ve saldırılarını büyük bir içtenlikle yaşadıklarını içine katarak cevaplandırdı.

Benim sorumsa malesef bizim ilerde ki yaşamımızda belki de en çekindiğimiz durumlardan biriyle alakalıydı. Aramızda ki soru cevap durumunu aynen aktarmaya çalışacağım.

T.Y: - Hocam öncelikle okulumuza hoşgeldiniz.
Ü.K: - Hoşbulduk :)
T.Y: - Hocam, ismim Tolga ve 3.sınıf öğrencisiyim. Bize toplantıda çalışma stilinizi anlatırken yanınızda fizik kondisyon işini iyi yapıcak, beslenme uzmanı, iyi bir psikolog gibi bir çok konuda eğitim almış birden fazla antrenör çalıştırdığınızdan bahsettiniz ve bunların gerekliliğinden. Peki merak ettiğim birşey var, bizler burda 1.sınıfın 1.döneminden itibaren çocuk psikolojisinden başlayarak genel psikoloji eğitimi alıyoruz. Mükemmel seviyede antrenman bilimi, düzenli beslenme gibi derslerin eğitimini alıp mezun oluyoruz. Fakat görüyoruz ki piyasada ki hocalarımız nerde futbolu yeni bırakmış oyuncu var yanlarına onları dahil ediyor fakat bizleri görmezden geliyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ü.K: - Güzel bir soru öncelikle teşekkür ederim. Ben zaten yanımda 2 tane akademi çıkışlı antrenör çalıştırıyorum. Biri kaleci antrenörüm. Dışarda işler malesef böyle yürümüyor, çünkü piyasa dediğimiz yerde 10-15 antrenör bulunmakta ve klüpler bu hocaların çevresinde sürekli dönmekte. Ben X klübünden ayrılıyorum bir başkası oraya geliyor ben Y'ye geçiyorum bu şekilde dönüp dolaşıyor. Çünkü klüpler başarılıdan ziyade isimler etrafında yoğunlaşıyor. Bizler ekip kuruyoruz evet, fakat her antrenör malesef kendi ekibini kabul ettiremiyor. Ya ücretlerle anlaşılamıyor ya da kendi adamları buralarda yer alsın isteniyor, kendi bildiği güvendiği kişilerle çalışmak istiyorlar. Burda biraz da hatayı sizlerde görüyorum. Hocalara ulaşmıyorsunuz, Türkiye Futbol Federasyonu'nun internet sitesinde tüm antrenörlerin mail adresleri var. Kendinizi onlara anlatabilir, randevu talep edebilirsiniz. Şahsen ben onlarca stajer hoca çalıştırdım yanımda sizlerin arasından ve yoluma ekibime kattığım arkadaşlarımda var bahsettiğim gibi. Burda iş biraz da sizde bitiyor.
T.Y: - Teşekkür ederim.

Şu anlattığım diyalogtan da gördüğümüz gibi, bu piyasada işimiz çok kolay değil. Fakat imkansız değil.

Bu soru cevaplar hocamızın bize ayırdığı yaklaşık bir buçuk saatlik kısımlık sürede netleşmişti. Aklımda tek kalan soramadığım soru ise, Ümit Hoca bize hep yaptığı haftalık programlardan bahsetti ve bunların öneminden. Hocam, haftalık programlar evet önemli. Fakat bir klübü aldığınızda ilk olarak yıllık program, sonrasında aylık,haftalık ve en son günlük programlar hazırlanır. Türkiye'de kaç antrenör yıllık program uygulayabiliyor? Ya da siz kaçını uygulayabildiniz?...

Malesef ülkemizin bu antrenör alışveriş sevdası bitmedikçe biz bu konuları çok konuşur,pastanın tabağını sıyırmaya bir süre daha devam ederiz. Bugünlük bu kadar, dağılabilirsiniz.



Not: Fotoğraflar için Melih Hocama teşekkürlerimi sunarım.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Anahtar deliğinden gördüklerim...

Bu sene üniversitede ki 4.yılım. Yavaş yavaş okulumun sonuna yaklaşırken işimle alakalı ilk kez "ciddi" bir adım attım bugün. Futbol oynadığım dönemlerde çoğu kez kapısından döndüğüm, istediklerimi bir türlü gerçekleştiremediğim, şanssızlıklardan ya da sakatlıklarımın izin vermediği yerdeydim.

Bu kez farklı bir rol aldım. Ilk defa antrenör sıfatıyla resmi olarak bir klüp bünyesindeydim. Herşeyin başlangıcı güzel, umut dolu ve düşüncelerimiz hep olumlu olur ya; o yüzdendir ki "başlangıçlar önemlidir."bizi her defasında yeniden gaza getirmek için harika bi cümledir.

Fakat bu kez ne güzel bi cümle vardı ne de umut dağıtan insanlar. Okula başladığımızda hocalarımızın bizi motive eden sözlerinden çok uzaktı burdaki cümleler. O vakit farkettim ki bizim yıllardır gelecek diye gördüğümüz sadece anahtar deliğinde ki o ufacık yer kadarmış. Gerçekle yüzleşmek ve eleştirilere karşı durabilmek çok kolay değildi. Hüsrana yakın ve bir o kadar da umutsuz bir tablo vardı.

Karşımızda Türk futbolunda çok önemli hocalar yetiştirmiş, 3 sene önce şu an okumakta olduğum okulun müdürlüğünü yapmış Uefa PRO lisansa sahip başarılı bir geçmişe sahip hoca durmaktaydı. Öylesine kendinden emin bi tavır içindeydi ki, antrenman bilimini o an orda hatim etsem fayda etmeyecek gibiydi.

Kısa bi selamlaşma faslından sonra hayatımda ilk kez duyduğum bir ismi sordu bize. Herkes birbirine "kim lan bu?" gözleriyle bakarken, Hoca;" ben sizi denedim, sizden hiç bişey olmaz! " diye yapıştırdı kelimelerini tokat gibi suratımıza. 2 dönem önce milli takım antrenörlüğü yapan Ersun Yanal'ın o dönem ki yardımcısının adını bilmiyor olmak aslında çok doğal olsa da, o an "lan hass..tr, nası bilmeyiz beee!" şeklinde aptallaşmamıza bile neden olabilmişti. Aldığımız eğitimden, başımızda ki hocalara kadar her konuda bi fikri vardı. Biz çok eksiktik, onun gözünde tam olmamızın da pek mümkünatı yok gibiydi. Haksız diyemiyorum. Piyasa buysa, kabullenmek istiyorsak her konuda bir fikrimiz her isim hakkında acabalarımız olmak zorundaymış. Onu bi kaç dakika içerisinde kafamıza sokmuştu.

Görüşmelerimizi bu şartlara ve olumsuzluklara rağmen tamamladık ve çalışmak için kabul edildik.

###
Pazartesi gününden itibaren resmi olarak antrenör sıfatıyla ilk antrenmanıma çıkmak için sabırsızlanıyorum. Anahtar deliğinden daha geniş bi ufukta olduğuna inandığım geleceğim için ilk adım bu olacak. Herşeyin hayırlısı olmasını diliyorum...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Zakkum-Ahtapotlar




biz guzel olamadik, sorular soramadik
birbirimizden baska bir cevap bulamadik
biz hic alisamadik, bir kaliba uyamadik
birbirimizden baska bir dala konamadik

son bir gece daha cirkin olalim
aynalara degil, birbirimize bakalim
bir hayatti tutunamadik
gel ona bir son yazalim

biz guzel olamadik, dikis tutturamadik
birbirimizden baska bir siper bulamadik

son bir gece daha cirkin olalim
aynalara degil, birbirimize bakalim
bir hayatti tutunamadik
gel ona bir son yazalim

gomlegim beyaz olsun, sen sec kiravatimi
etegin kirmizi olsun, acik birak saclarini
son kez giyin benim icin ve sen utule kravatimi
bir kagit bir kalem bul, karala son satirlarini

ahtapotlar gibi son defa dolanalim birbirimize
ellerimde ellerin elele..

son bir gece daha cirkin olalim
aynalara degil birbirimize bakalim
bir hayati tutunamadik
gel ona noktayı koyalım

3 Kasım 2009 Salı

İstanbul





Hayatta her istediğimizi planlayarak başaramıyoruz malesef. Tam bir yıl önce aklımdan geçenleri, tam bir yıl sonra yaşamak garip, bir o kadar da güzeldi aslında.

---------------------- # ---------------------

Geçtiğimiz yıl bu zamanlar da geçirdiğim ameliyatın etkilerinden yavaş yavaş kurtulmaya başlamıştım. Ameliyatlı olduğum süre boyunca kafamın içinde ayağa kalktığım zaman "yapacağım" dediğim onlarca fikir geziniyordu. Herşeyi yapmam için tek şartım düzelebilmekti sadece. Düzeldim...

---------------------- # ---------------------


Fakat bazen hayat çalıştığımız yerden sormuyor sorularını, sorunlarını. Beklediklerin, ümit ettiklerin ya da vazgeçtiklerin, hiç birine planladığın gibi merhaba ya da güle güle diyemiyorsun. Cevaplar ya da sonuçlar istediğin gibi olmayınca yaşadığın hayatta başkalaşıyor, engel olamıyorsun.

Tüm bu yaşadıklarım içinde keşke dediğim, diyemediğim ve demek istemediğim nice olaylarla geçti bu bir sene... Bir sene sonra söz verdiğimden farklı bir şekilde gittim İstanbul'a.

Giderken İzmir'den ayrıldığım andan itibaren, kendime sorduğum ve cevaplarını kesinlikle netleştiremediğim sorunları da bavulumda taşıyor gibiydim aslında. Gece fazla karanlıktı ve feribotla karşıya geçerken güverteye çıktığımda usul usul yağmur yağmaktaydı. Soğuktu. Aldırmadan dakikalarca oturdum güvertede. Bol bol üşüdüm.

---------------------- # ---------------------


Tam bir sene sonra vardım İstanbul'a. Biraz yorgun ve uykusuzdum. Fakat tüm bu yolculuğun yorgunluğunu unutturan bir mutluluk vardı içimde. Söz verdiğim yerdeydim. Artık kafamdaki soruları, sorunları cevaplayabilmek benim için daha kolay olacaktı.

Başardım. Her cevap duymak istediklerim olmasa da başardım. Eksik bıraktığım, yarım kalanları az da olsa doldurabildim.

Son olarak;
Tam bir sene sonra vardım İstanbul'a. Bu yüzdendir ki, özür dilerim -İstanbul- geciktim.