9 Ocak 2010 Cumartesi

Teşekkürler ve cevaplar

Değerli okurlar,

Bir önceki "Hak aramak!" başlıklı yazımı yazarken sesimi duyurmak istiyordum. Bir şekilde bu sesi birilerine ulaştırmayı başardım. Öncelikle bu yazımı sporx.com adresinde yayınlayan Esat Dergi'ye teşekkürleri bir borç bilirim. Yazımın linkini twitter aracılığıyla takipçileriyle paylaşan Sine Büyüka'ya, ilgisi alakası için Ersin Düzen'e, son olarak da Türkiye'nin en çok izlenen programlarından biri olan "Spor Servisi" nde yazımın bir bölümünü yayınlayan ve görüşlerini paylaşan Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol'a ne kadar teşekkür etsem azdır.

Bu yazımla ilgili gerek olumlu, gerek olumsuz, bazen de soru işaretleriyle dolu eleştiriler aldım. Bu soruları cevaplandırmak ve bir şekilde kafalarda ki soru işaretlerini gidermek istiyorum.

"Hak aramak!" başlıklı yazıma gelen eleştirilerden bir tanesi bu isyanın saman alevinden ibaret olduğu ve bir kaç gün sonra unutulup gideceğiydi. Bu eleştiriye cevap vermek, "HAYIR!" diye haykırmayı gerçekten çok isterdim. Fakat bu sistem içerisinde bir kaç gün içerisinde unutulacak, kafalarda oluşan acaba bu adam haklı mı soruları yitip gidecek ve yine bildiğimiz tas-tarak hikayesi devam edecek gibi geliyor bana da. Ancak güzel olan bir şey var, artık bir yerlerde birileri bizim var olduğumuzu öğrendi. Bizim de sitem ettiğimizi, bir şekilde haksızlığa uğradığımızı gördü. Sorunun cevabına gelince ise, "belki yine hatırlatabiliriz."

Bu konuyla ilgili aldığım en güzel sorulardan bir tanesi değerli Ersin Düzen'den gelmişti. Sorusu aynen şu şekildeydi. " 5 sene okuduğunu söylüyorsun diğer tarafta 15 sene profesyonel oynamış biri var, bu hakkı değil mi?" Bu soruya kişisel olarak cevap vermiştim Sayın Ersin Düzen'e. Burada ise kafalarında bu soruları soranlara yönelik genel bir cevap daha vermek istiyorum. Şimdi değerli okur biraz beyin fırtınası gerçekleştirelim. Farz edin ki çok paranız var ve büyük bir gökdelen yaptırmak istiyorsunuz. Bu gökdelen için piyasadaki en iyi işçileri buluyor, en iyi firmalarla görüşüyorsunuz. Bu noktadan sonra bir de bu işleri planlaması için bir İnşaat mühendisi, mimarla görüşüyor ve projenizi onlara emanet ediyorsunuz. Bir mimar iyi sıva yapamaz, bir mühendis belki mala tutmasını dahi bilmiyor olabilir değil mi? Ama bir inşaat işçisi tuğlaları dizebilir,binayı sıvaya bilir. Peki sırf inşaat işçisi bu işleri yapabiliyor diye tüm gökdelenin mimari projesini yapı statiklerini ona emanet edebilir misiniz? Bir mimara, mühendise ihtiyaç duymadan gökdeleni dikebilir misiniz? Sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır.

Bloguma gelen güzel bir cevap ve beraberinde bir yazı vardı. Bu yazı sahibi Ömer Bilgin isimli benim gibi öğrenci bir arkadaşa aitti. Kendisi bu piyasada kim kendi işini yapıyor ki? diye sitem etmiş ve devamında yaz kampları, spor okulları gibi organizasyonlarda bulunduğunu belirtmiş. Bu sitemin dayanağı olarak benim 10 günlük kurslar yerine 4 senelik eğitim alınması gerektiğini belirtmem olmuş. Beraberinde "herkes aynı değildir." demiş.

Şimdi hem bu arkadaşıma, hem de bu konuya karşı çıkanlar için şöyle bir durum değerlendirmesinde bulunmak istiyorum. Değerli okurlar, sporun bir amacı vardır. Her daim de bir amaç uğruna yapılmıştır spor. Eski Yunan'da spor "en iyi ve en erdemli olana" ulaşmak için yapılan bir yarış olarak algılanmıştır hep. Başlangıç kaynağının ne olduğunu unuttuğumuz bir dünyada aslında birazdan savunacağım şeyler ne kadar anlamlı gelecek onları da göreceğiz. Biz akademisyen antrenörler okulda "motor öğrenme" "çocuk psikolojisi" gibi genç yaşlardan itibaren sporcuların nasıl yetiştirilmesi gerektiğini, onlara sporun bir eğlence aracı olduğunu sonuçların bir amaç olmaması gerektiğini öğretmeye çabalamak zorunda olduğumuzu ders olarak alıyoruz. Fakat çalıştığınız spor okullarına gelen daha 12-13 yaşlarında ki çocukların ailelerine baktığımızda hepsinin tek bir amacı var, çocuğum kulübe geçsin, futbolcu olsun, basketçi olsun çok para kazansın! Hani hep bahsedip durduğumuz sistem var ya işte bu ufacık çocukların oyun oynamasına bile izin vermiyor esasında farkında değiliz.

Bu sistem içerisinde küçük yaşta ki çocukların nasıl antrenman yapmaları gerektiğini bilmek, yüksek performans yani profesyonel takımda ki oyuncuları antrene etmekten çok daha zordur değerli okur. Küçük yaşlarda ki bir çocuğun alt yapı eğitimini iyi alamaması ileri ki yaşantısında onun maksimum performansını ortaya koymasını engelleyecektir. Özellikle ülkemizde alt yapılarda bu yaşlarda ki çocukların nasıl antrene edilmesini bilmeyen hocaların bulunması sebebiyle 70 milyonluk bir ülkede olimpiyatlarda zirveye oynayamayan, yüzmede madalyalar alamayan, futbolda dünya starları çıkartamayan bir toplum olarak duruyoruz. Hadi değerli okurlar, şapkalarımızı önümüze koyup düşünün. Neden her konuda bu kadar geri kaldığımızı bir düşünün. Bir de buna ilave olarak bunca zamandır sporun kimlerin elinde "oyuncak" olduğunu düşünün. Bu ülkeye dışarıdan gelen antrenörler hala ilk çalışmalarında profesyonel takımların en üst kademesine pas çalışması yaptırıyorsa vay halimize.

Son soru olarak değerli Mehmet Demirkol ve Fuat Akdağ'a yer ayırdım. Programlarında kendi üsluplarıyla bana göre oldukça güzel değerlendirmeler yaptılar. Merak ettikleri bir soru vardı, "Kinesiyoloji nedir?" Kinesiyoloji, insan anatomisiyle beraber, insan hareketlerini ve kemiklerini inceleyen bir bilimdir. Yani özetle, sizin kaval kemiği diye bildiğiniz kemiğin biz aslında tibia olduğunu öğreniyoruz. Bunun kaslarla nasıl ilişkili olduğunu darbelerde stres kırıklarında yapılacak müdahaleleri, iyileşme sürecinde nasıl antrenmanlar yapılması gerektiğini öğreniyoruz.

Bu yazı sonunda umarım merak edilenler bir nebze olsun giderilmiştir. Tüm ilginiz alakanız için bu yazıyı okumaya vakit ayıran herkese teker teker teşekkür ederim.

Saygılarımla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder