13 Kasım 2011 Pazar

Küçük Bir Aşk Hikayesi, Mutsuz Sonlu



Ben ilk kez birine nasıl aşık oldum biliyor musunuz? İlk kez başka bir bedene nasıl karıştım? Anlatayım...

Yine her zaman olduğu gibi bir geceydi. Her akşam güneş battıktan sonra yaşadıklarımızdan hani. Tek farkı, o akşam onunlaydım ve tüm geceyi onunla geçirmiştim. Hepsi bu. Soluk soluğa sevişmemiz de çok mühim değildi aslında. Çünkü bu işi ilk kez yapmıyordum o güneş battıktan sonra yaşadığımız daha önceki akşamlarda olduğu gibi. Hiç bir şey farklı değildi, sabah olana kadar.

Uyandım... Karşımda bana bakan ve dakikalarca orada soluk alıp verişimi heyecanla izleyen o dün gece ki kadını gördüm. Onun tutkusunu, heyecanını ve mutluluğunu okudum o an. O an sanki kalbinin atışını, yüksek sesli bir müzik aletinin çıkarttığı ses kadar net duyabiliyordum. Tüm bu hisleri yaklaşık bir saniye içerisinde yaşadım. Ondan sonrası tamamen karmaşık. Çünkü bir saniye öncesinde gözlerimi açtığım dünyanın bir saniye sonrasında bambaşka bir adam oldum ben. Aşık oldum.

Bir kadına dokunabilirsiniz, dokunmuşsunuzdur. Öpersiniz... Sevişir, sonra belki seversiniz. Bu süreç, keyiflidir ve çoğu zaman göreceli değildir. Aşık olmak böyle değildir ama. Kesin olan tek şey aptallaşacağın ve asla kendin olmayacağınızdır. Çünkü az önce saydıklarımızı değiştiren bazı olaylar gelişir ardından... Bir kadına dokunabilirsiniz, dokunmuşsunuzdur; titreyerek. Öpersiniz, bırakamadan. Sevişirsiniz, kan tüm hücrelerinize hücum edercesine, doymadan. Seversiniz bir de, tüm dolaşım sistemine inat bir kuvvetle çarpan kalbinizle. Hayat başkalaşır, aptallaşırsınız... Ben oldum.

Ve gün gelir, biter. Bitişi de yaşadığınız aptallığın sonucudur aslında. Tüm sebepler, aptallaşmanın getirdiği o saçmasapanlığın içinden fırlar, gelir, bozuverir o inanılmaz büyüyü. Sonrası hep ayılma çabası... Sonrası hep şişelerce sarhoşluk. Devrildim ve çok sarhoş oldum.

Asıl olayın sırası gelir de çatar ki en acısı da budur aslında. Çünkü buraya kadar hep bir belki taşır aptal sarhoş. Belkileri tüketen ise başka bir adamdır. Gelip, sokuluverir aşkınızın arasına. Aranızdaki mesafeleri kilometrelerce katlayıverir bir anda. En acı kısmı da, sizi kendine aşık eden o kadının artık başkasının koynunda olması değil, yanına kıvrılan o başka adamın uykusuna seyirci olması, aldığı nefesi, verdiği nefesi izlemesidir... Tıpkı size yaptığı gibi. Artık sizin değil, onun dünyanın en güzel, en tatlı uyuyan adamı olduğuna karar verdiği an biter tüm belkiler... Ayılırsınız.

Ayılmak, soğuk bir suya çakılmak gibidir çok yüksekten. Çok acır, sadece bir kez. O acı da çok sürmez ama. Zira kalp krizi geçirirsin o an, oracıkta saniyeler içerisinde ölüverirsin.

Ölmeyin, öldürmeyin...

4 Kasım 2011 Cuma

Herneyse



Herkes gitti. Ne sen kaldın, ne de ben...

En çok herkes kendi kabuğuna çekildiği zamanlarda özledim seni. Çünkü, ben hep kendi kabuğuma sensiz dönsem de, bir avuç hayal koydum cebime. Bir avuç sen.
Ama ne yeşil gözlerinin hayali yetti bana ne de artık hissedemediğim varlığın... Hani bir kelime olsa ifadeyi mümkün kılan, hiç şüphesiz durmazdı iki dudağımın arasında, düşerdi, seni ifade etmek için sarf ettiğim kelimelerin arasına...

Herkes gitti. Ne sen kaldın, ne de ben...

En çok herkes kendi kabuğuna çekildiği zamanlarda düştü aklım sana. Ne kabullendim, ne de bir mantığa oturttum yokluğunu... Her gece benden uzakta uyurken başka hayaller içinde sen, bir kez olsun düşmek istedim bir yıldız gibi umut saçan bir halde hayallerine. Oysa artık ne bir hayaldim, ne de bir gerçek...