5 Ekim 2012 Cuma

Seni Yazdım


Sen gittiğinden beri...

Ne olduğunu anlayamadım. Duyduğum sadece kapının sesiydi. Dönüp baktığımda, ne sen vardın, ne de sana dair bir iz. Hepsi o kapıyla beraber kapanmıştı sanki.

Bundan 9 ay kadar önceydi. Hava soğuktu ve ben çok yalnızdım. Elindeki ceketi omzuma attığın o anı hatırlıyorum hala. O soğukta, o yalnızlığımda bir tek sen vardın... O ceketi bırakıp, çekip gidebileceğini beklerken ben, aylarca orada, yanı başımda kaldın. Hiç bir şey beklemeden, benden başka...

Kovdum seni. Orada yalnızlığımı benden söküp alışına tahammül edemedim. Beni bu kadar sevmeni kabullenemedim. Her zaman olduğu gibi, beni seveni üzmekten hiç çekinmedim. Kırdım, attım.

Yalnız döndüm oradan. Bir başıma. Döndüğüm yerde, gözüm seni arasa da; ne seni bulabildim, ne de sana dair bir iz. Senin o soğuk ve yalnız adama geldiğin gibi, cesaretle gelemedim sana. Tek bir kelime edemedim. Sadece özledim. Bir başıma.

Günlerden bir gün. Doğduğun gün. Hiç olmadığım kadar cesurca gitti elim telefona. Adına... Kelimeler saklandıkları yerden çıktı, sadece şükredercesine...

Kelimeleri sevdik sonra seninle günlerce. Yetmedi.

Hayat bizi kemirirken tüm gerçekliğiyle, biz hayallerle mutlu olamaz olduk. Belki de en büyük bencilliği bu cümleye çoğul eki ekleyip kendime söyleyip, yazarken yaptım. Çünkü benim gerçeklerim, bizim hayallerimize engel olmuştu sadece...Yine kırdım. Sen hayaller kurdun, ben hayalleri yıktım. Sonra da en acısı, kalbini kırdım.

Aylar sonra, sırf senin özlemin, sırf senin sevgine muhtaç bir halde geldim gözümü karartıp. Elimde onlarca hayal, bir de sana olan sevgim vardı. Sen yoktun.

Şimdi...

Sen yoksun. Hayaller, yok... Biz de. Sadece özlem, sadece anılar var. Adına yazılan sayfalar...

Bir de bu şarkı,