31 Mayıs 2011 Salı

O değil...



Bir kapıyı açarsın, karşında gözlerinin içine içine bakar. Artık ne geri dönebilirsin, ne de bir adım daha atabilirsin. Dünya üzerinde o an bir sen bir de onun gözleri varmış gibi yaşarsın o saniyeleri. Beyninde milyonlarca düşünce, binlerce küfür, binlerce aşkla bezenmiş karmakarışık sözcükler dolanır durur. Fakat en iyi ihtimalle ya merhaba diyebilirsin ya da nasılsın. Sonrasında saçma sapan ve asla hatırlanmayacak onlarca kupkuru sözcük. Her biri plansız, her biri bana ait değilmişcesine. tıpkı senin gibi…


Ben yutkunurum, kurumuş boğazıma inat adını söylerken... Kokunu duymamak için kendimi zorlarken.
Dilim bile yabancılaşmış adına, anlaşılmaz bir halde. 
Bu koku senin değil. Hele bir de sen... 
Sen artık benim değilsin.


Senin artık dilinde, teninde başka bir adam... Ellerin onu arıyor devamlı, bazen bana uzatsan bile.
Kandırmadım diyorsun seni hiç. Sevmekten vazgeçmedim...
Ama gittim artık diye ekliyorsun, "başkasına ait oldum!" diye üstüne basa basa.


Ezildim. Bu gece hiç bilmediğim yerden vurdu hayat beni. Çok çalıştım, çok hazırlandım buna ama beklediğim gibi geçmedi zaman senin karşında.


Kaybetmek güzel olmadı hiç bir zaman biliyorum da hiç bu kadar acıtmamıştı daha önce.


...ve şunu da biliyorum ki bu son olmayacak. Ama canım sadece gözlerine baktığım an gibi bir daha yanmayacak.


Sen yine geçeceksin. Ben yine kanattıktan sonra zor tutan kabukları yolmamak için kendime direneceğim.
O son geldiğinde, artık beni kanatamayacaksın.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

yeniden...

Sebepsizliğe üzüldün mü hiç? Hayat seni bomboş sayfaları karalar gibi hoyratça harcarken...
Oysa hiç bir neden yok, oysa hiç birini haketmedin.
Belki hepsi senin suçundu, çoğunu yok yere sahiplenmişken.
Bırak dediler bir çok defa, kolların ona sarmaşık misali dolanmışken.
Ne çözebildin, ne de çözebildiler seni.

Hep anlattın durdun, bir çok defa bağıra çağıra...
Duymadılar.

Sustun sonra, saniyelerce, belki yıllarca.
Farketmediler.