29 Mayıs 2010 Cumartesi

Kandık bir kez daha sana


Kaybettik.

Aslında giriş bölümünde yazılabilecek öfke, hayal kırıklığı ve nefret dolu onlarca cümle kullanabilrdim. Fakat hepsinden vazgeçtim. Dünya futbolunu yöneten insanların acizliğini, iki yüzlülüğünü, öngördüklerini hiçe sayışlarını izledikten sonra, evet vazgeçtim. Sporun siyasetin elinde, siyasi çıkarların peşinde nasıl yitirildiğini görünce bir kez daha vazgeçtim.

70 Milyonluk bir ülke. Duygularının peşinden giden. Bugün gerek televizyon karşısında gerek internet üzerinden açıklanacak kararı bekleyen nice futbol ve spor sevdalısı insanımız, yıllardır avrupanın birlik kapısında yaptığı gibi heyecanla beklemiş, avrupalıysa yine bizi heyecanlandırmak için, oyuncağını çıkartmış, kurmuş, oynamaya başlamış tam bizimle paylaşacak sanırken kaldırıp gitmiştir. İşte tam o vakit, küçük bir çocuk kalbi gibi yitik hayallerin etkisiyle büyüdük bir an da. Nefret kustuk. Hırsımız sadece bizim içimizi kemirirken, sporun başında ki adam çıkıp "KÜSTAHCA" bizim yitirilen hayallerimizle dalga geçti.

Üçüncü kez kaybettik. Emek, çaba ve beklentiler bir sonra ki bahara belki kaldı, belki de.

Neyse.

28 Mayıs 2010 Cuma

dünden kalma kola

Bazen o kadar çok sıkılıyorum ki. Hani olan bitenin hiç bişeyin bi mantığı yokmuş gibi geliyor. Dilimin ucuna bi sürü öfkeli kelime geliyor, avazım çıktığı kadar bağırıp, küfretmek istiyorum. Sonra susuyorum, bir bardak kola koyuyorum kendime. Dünden kalmış hafif asiti kaçmış. Bana benziyor, hafif tadı kaçık...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Jose'nin gözyaşları





Bir adam düşünün ki, tüm dünyanın karizmasına gıpta ettiği, başarılarını deli gibi kıskandığı! Dışından hep bildiğimiz o sert adamın içinden fışkıran duygusallığı gördük ilk kez. Bir takımı, takım yapan onu başarıya koşturan en önemli şey birlikteliktir. Bir aile gibi bağlı, güçlü olması.

Bu gözyaşları, bir babanın oğluna döktükleri gibiydi. En azından bana bunu hissettirdi.

Yanılgı

Hayatta kaç kez yanılır insan?

1?

2?

3?

İşin garibi, insan kaç kez yanıldığını sanır? Her doğrudan kaç kez acabalar yüzünden döner.

Bulduğum gün yazacağım, söz.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Nokta

Tüm hayallerin başlangıçlarında ki o umut vardır ya işte, hepsi yitirildiğinde artık üç noktaların yerini alır noktalar. Keskin ve çok kararlı bir şekilde hem de.

Kendinizi düşünün. Hayata başladığınızdan, kendinizi ilk defa gerçek anlamıyla hatırladığınızdan itibaren başlayın bugüne kadar. Varlığınızı oluşturan, içine kattığınız tüm insanları, olan biteni bir çırpıda hatırlamaya çalışın. Tüm bunları yaparken en net, en keskin ve en zor olanının muhtemelen en son olan bitenden ibaret olduğunu görürüz hep. Fakat tüm bu yargının ötesinde bir de hayal kırıklarının en yoğun olduğu, bir cam parçası gibi ayaklarımıza, elimize, dilimize bir de kalbimize batanı vardır ki her an, her saniye biraz daha kanatır. Acıtır.

Bütün bu acıların, açık yaraların kabuk bağladığı zamanlar olacak, fakat izleri hiç silinmeyecektir.

7 Mayıs 2010 Cuma

Since 82


Kadersizlik mi yoksa gerçekten beceriksizlik midir tam olarak emin olamıyorum. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden biri sıfatını taşıyan bir camianın 28 yıldır uzanamadığı kupaya, bu çaresizliğine açıkcası ben diyecek bir şey bulamadım.

Son 6 haftadır lig içerisinde fırtına gibi oynayan, yoğun baskılı ya da güzel futbolu bi kenara koyup gerçekten "akıllı" oynayan fenerbahçe'nin kupa finalinde ortaya koyduğu performans ne bu 6 haftadakilere benziyordu ne de büyük bir takım kimliğine.

Ertesi gün gazeteleri açıp baktığımda bir çok spor yazarı, Urfa'da ki yüksek sıcaklığın ardına saklanmış avutucu yazılarla doldurmuştu köşelerini. O sahada ki tek takım fenerbahçe'ymiş gibi. Saha içinde -o sıcakta- sürekli boğuşan dikine koşular yapan Umut Bulut isyan etse belki kabul edilebilir de, size ne oluyor köşe avutucuları?

Bunca yılın ardından ve gerçekten formdayken bu finali kaybetmesinin tek bir öngörüsü var benim için, "öğrenilmiş çaresizlik" tıpkı Kadıköy'de ki galatasaray gibi.

Trabzonspor'un futbolu için diyecek pek bir şey yok, harikaya yakındı.

Saygılarımla.