12 Mart 2010 Cuma

En güzel hikaye

Dünyanın en güzel hikayelerinden birini anlatacağım size bugün... Hiç uzatmadan, buyrun...


"Herşey benim için çok zor geçen bir dönemin sonunda başlamıştı. Sıcak bir mayıs akşamı benim için kabus gibi geçen bir dönemin çıkışıydı, öyle olmak zorundaydı. Yardıma ihtiyacım vardı. Gerçekten çaresiz kaldığım bir süreçti bu. Hani bazen hayatta tüm kötü şeyler üst üste gelir ve dibe vurursunuz ya, tam olarak buydu yaşadığım. Bu inkar hikayesi de işte o dipten buraya gelişi anlatacak.

Okul dönemi kötüydü, çok severek yaptığım antrenörlük işimden iş bilmez, hatta kendini bilmez serseri yöneticiler yüzünden 'kavga ede, ede' ayrılmıştım. Futbolda ise işler hiç istediğim gibi gitmiyordu. Üst üste yaşadığım sakatlıklar, kötü kulüp tercihleri bir türlü istediğim o kocaman adımları atmama izin vermiyordu. Herşeye tuz biber eken ise tam ihtiyacım olduğunu düşündüğüm bu dönemde, hayatımı açabilceğim, sığınabilceğim kimse yoktu. Bir yerden başlamak gerekiyordu ama ne bunu yapabilcek gücüm vardı, ne de ufacık bir isteğim.

Bir karar vermem gerekiyordu, bu süreçten çıkmak için mutlaka bir şeyler basamak olmalıydı. Yoksa nefes bile almak külfetti bedenime. "TOPARLAN!" dedim. Önce okulu halletmeye karar verdim. Kitapları açıp önüme koydum, onlar bana, ben onlara baktım. Kapattım. Tam bu sırada bir el uzandı bana. Dokundu. Hayat değişti...

18 Mayıs'ı 19 Mayıs'a bağlayan o gün ve gece hiç durmadan yardım etti o el bana, sanki mucizeye tanık oluyordum. O el, ruhuma, aklıma, kalbime ve en son tenime dokundu. Dünya değişti.

İhtiyacım olan tek bir not vardı, 95. Aksi bir not almak beni ortalamanın altında bırakcaktı. İnanır mısınız, aldım. Tam olarak 95. Mucizeyi yaşamaya başladım! O battığım dipten çıkmak için bir sebebim vardı artık.

19 mayıs sabahında gözümü ilk açtığımda gördüğüm o yemyeşil 'gökyüzü'ne aşık oldum. Hani o nefes almakta zorlanan beden dolaşım sistemini kontrol edemez oldu. Fazla oksijen gidiyordu, kalbe beyne. Heyecandan tir tir titremesine engel olamıyordum bedenimin. Ellerimin bir sahibi vardı ve 'ellerim tam, ellerine göreydi.'

O yaz hayatımın transfer teklifini almıştım. Mucize dokunmaya devam ediyordu hayatıma. Bıraktığını sandığım elleri, dua için gökyüzüne açılmıştı.

Sonra yine tuttu ellerimi. Sımsıkı. Olsun dedi, sen yapacaksın. "BEN SANA İNANIYORUM!" dedi, hiç bir zaman sahip olamadığım bir inançla. Adam etti bu kez elleri beni.

Sonra bir kez daha bıraktı ellerimi, dedi ki; "senin için geleceğim, vazgeçme benden!" Yanıltmadı. ne o vazgeçti benden kilometrelerce uzakta, ne de ben. Dönüp tutucak sandım elleri, ellerimi. Yapmadı. Bir başıma kaldığım hastane odasında yalnız sanarken, yine benim için dua da olduğunu göremedim o ellerin. Kalktım ayağa, ellerim ellerine gitti. Sorgusuz sualsiz. Bildiğim gibi, sıcacık kavradım.

Bundan sonra bırakmaz sandığım eller, bu kez ellerimden uzak düştüğünde endişe etmedim. Biliyordum. Geri gelecek, yine tutacak ellerimi. Olmadı. İlk defa bu kadar uzak düştüm. Mucizemi yitirmiş olmak istemiyordum. Düşünmemeye çalışıyordum. Bu kez beni değil, kendisini, ailesini tutmak zorunda kalmıştı o elleri... Mecburum dedi. Bir kaç damla aktı, ellerim iki yana düştü.

Yokluğunu inkar ederek yaşadım aylar boyunca. Herşeyi bile bile. Geri geleceğini bile bile. Önce geldin, inkar ettin. Ama bak tutamam ellerinden dedin, inkar ettin. Sevmiyorum ki artık dedin, inkar ettin.

Bugün yaktın gemileri. Sevgilimsin dedin. Vazgeçemediğim tek adamsın dedin. Tuttun ellerimi.

Bırakma."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder